Geçmişin Mirası Trabzon Çarşıları’nda

Geçmişin Mirası Trabzon Çarşıları’nda

Anadolu Han’ın arkasından dolaşan dolmuş, meydana açılan dar sokağa girince durdu. Deri montlu şoför "son durak” dedi. Dolmuştaki Trabzonlular çoktan inmişlerdi, bu laf bana söylenmişti. Çantayı sırtlanıp ben de indim. Dolmuş ile eski bir taş duvarın arasından karşı köşeye yürüdüm.

Eskiden olsa, "Bu han tam bana göre.” der, köşeyi dönünce kapısına varacağım Anadolu Han’a girer, belediye binasının ihtişamlı cephesine ve şehrin yeşillikler içindeki geniş meydanına bakan en güzel odaya yerleşirdim. Lakin hanların çağı çoktan geçmişti. Ayrıca dolmuşla gelip handa konaklamak, seyyahlığın raconunda bulunmadığı gibi Anadolu Han da artık yerinde değildi. 19. yüzyıla tarihlenen yapıdan geriye tarih kitaplarında anlatılanlar, seyyahların kitaplarındaki övgüler ve araştırmacıların metinlerindeki bilgiler kalmış. Baltazadeler ailesine ait Anadolu Han’ın yerinde bugün pek de eski olmamakla birlikte yakın geçmişin çizgilerini taşıyan iki katlı, kiremit çatılı bir yapı duruyor.

 

Zengin bir ticaret şehri olan Trabzon’da 1873 yılında otuz üç hanın çalıştığı biliniyor bugüne kalanlarsa ancak bir elin parmakları kadar. Taş Han, Vakıf Han, Alacahan ve Sabır Han yerinde durmakta ancak kimi bakımdan geçmiş ömrüne ömür katılmış görünürken kimi tanınmayacak durumda kimiyse yıkıma terk edilmiş hâlde. Geçirdiği onarımlar, yenilemeler, eklemelerle günümüze büyük ölçüde değişerek gelebilmiş Anadolu Han’ın yanı sıra Yalı Han’da oldukça tahrip görmüş. Sulu Han ise Kunduracılar Çarşısı’nın hemen girişinde, meydana bakan elverişli konumuyla namlı bir hanmış ancak yakın zaman önce yıkılarak yerine büyük bir iş hanı dikilmiş.

Yüz yıl önce ayakta olan bu yapılar günümüze kalsalardı ne olurdu? O hanların, bedestenlerin durduğu bir Trabzon Çarşısı nasıl görünürdü? Kentin kültürel dokusuna ve ticari hayatına nasıl etki ederlerdi? Bu soruların kesin cevabını vermek oldukça zor ancak yaşayan kültüre özen gösteren kentliler ve çarşının eskileri bu soruları sormadan edemiyorlar. Sığ nostaljik duygulanmalara kapılmadan ve kestirmeden verdikleri cevap oldukça net: "Trabzon kültürel değerleriyle ve zengin kimliğiyle birlikte gözde bir ticaret merkezi olurdu.

 

Trabzon Çarşısı
Bugünkü çarşının içinde boydan boya yapılacak bir yürüyüş, fazla zorlanmadan şehrin nasıl bir zenginlik barındırdığını göstermeye yetiyor. Trabzon Çarşısı, zaman zaman çatallanan sokaklardan ve sokakların iki yanında seyrek de olsa hâlâ rastlanan özenle inşa edilmiş nakışları hâlâ üstünde duran taş yapılardan oluşan tipik bir geleneksel alışveriş mekânı. Dükkânların yapısı işe şehir merkezinden başlayarak sahile doğru indikçe değişiyor, satılan ürünlerle birlikte hitap ettikleri toplumsal kesim de farklılaşıyor.

Karadeniz’e dik bir yamaçtan bakan Trabzon, kıyı çizgisine paralel uzanan ana caddeler ve bu caddeleri dik kesen sokaklardan oluşuyor. Bugünkü hâliyle çarşı, şehrin büyük meydanından başlayarak antik limana doğru giden uzun bir hat üstüne kurulmuş ve Eski Çarşı’yı da içine alıyor. Şehrin kıyı çizgisi, Karadeniz Otoyolu inşaatı sırasında deniz doldurulunca bir hayli değişmiş olmasına rağmen geleneksel çarşının kentteki konumunu gözde canlandırmak hiç de zor değil.

Hareketli bir ticaret alanı olan, "Serbest Bölge” statüsündeki Trabzon Limanı, bütün modern limanlar gibi, büyük ve soğuk. Tekneler vinçlerin altında yük indirmek için beklerken bir sahil muhafaza botu girişe demirlemiş açık denizi kontrol ediyor. Her zaman hareketli olmayan liman, Boztepe’den oldukça seyirli görünüyor. Şehre tepeden bakınca tarihi yapıların da içinde bulunduğu Çarşı Mahallesi yoğun bir yapılaşma altında kalmış. Meydandaki çay bahçeleri büyük ve yeşil bir ada şeklinde tam ortaya yerleşmiş. Arabalar bu büyük adanın etrafından dönüyor.

Meydanın batı tarafında, Eski Çarşı’ya paralel uzanan caddelerin üstünde daha "modern” dükkânlar açılmış, dünya markalarıyla birlikte büyük, aydınlık vitrinlerde son model elektronik eşyalar sergileniyor.
Meydan trafiğinden sıyrılmış çarşıya doğru giderken Mustafa "Kervan yolundan girelim.” dedi. KTÜ Mimarlık Bölümü’nün hocalarından Mustafa Reşat Sümerkan, bölge kültürü ve mimarisi üstüne çalışmalar yapıyor. Trabzon Yöresi Geleneksel El Sanatları adlı kitabı yeni yayımlanmış. Çarşıya doğru birlikte yürüyoruz. Kitabında anlattığı gibi "Bölge tarihine bakıldığında Trabzon’un yüzyıllardır bir ticaret ve transit kenti olduğu olgusuyla karşılaşılıyor. Doğu Karadeniz’in etrafındaki kültür çevreleri, örneğin Kafkaslar yöresi, İran gibi el sanatlarında Kuzey’in ve Doğu’nun ileri birikimlerini barındıran yerler. Kaldı ki Çin’e kadar uzanan Uzakdoğu’nun öğreti ve deneyimleri de gezgin ustalar ve ürünler aracılığıyla İpek Yolu’nu izleyerek bölgeye ulaşmış.”

İpek Yolu denilen efsane güzergâh, bugünden bakılınca bir hayal dünyasına aitmiş gibi görünmesine rağmen hâlâ izlenebilir bir rota olarak varlığını koruyor.

Kunduracılar Caddesi’ne ilk adımlarımızı atarken arkamızdan gelen deve kervanının ayak seslerini işitmedik ama elimizdeki fotoğrafa biraz daha dikkatle baksaydık eğer, ağır yükleriyle iki yana sallanarak gelmekte olan bir deve kervanının Semerciler Çarşısı’na doğru geçip gittiğini görebilecektik. Bu mahalleler, sadece çarşı içinde değil, diğer yerlerde de, yol çatılarına ve köşebaşlarına inşa edilmiş çift cepheli zarif binalarla uzanıp gidiyor. Karşısında durduğumuz bina da üç yol ağzına, tam çatalın orta yerine kurulmuştu. Önünde küçük bir meydan vardı, çatalın iki ucu da dükkânlarla dolu zengin bir çarşıya açılıyordu. Bugün restoran olarak kullanılan köşe bina, bir dönem sinema olmuş, daha sonra düğün salonu yapılmıştı. Bu yapının 1900’lü yıllardaki görünümüyle bugünü arasındaki tek fark önündeki deve kervanı değildi kuşkusuz. Çevresi de bir hayli değişmişti. Trabzon Çarşısı, bir dönem bölgenin en önemli ticaret merkeziyken bugün etkisini oldukça yitirmişti. Sümerkan’ın söylediği gibi "Değişimin yansımalarını yaşam biçimimizde, beğenilerde, ihtiyaçlarda ve nihayet el sanatlarında görebiliyorduk. Artık günümüzde kimse şimşir kaşık kullanmıyor, yere dastar serip duvara kanaviçe motifli örtüler asmıyor, çocuğunun üzerini düğmeli püsküllü yün dokumalarla örtmüyordu. Hiçbir köyde omzunda yün heybeyle dolaşan insana rastlanmıyordu. Peştamal takarak ilçe pazarına inen kadınların en genci kırk yaş üstündeydi.”

Nitekim az önce girdiğimiz çarşı içinde güzellik ürünleri satan çok sayıda dükkânla birlikte abiye kostümler satan mağazalar ve gayet şık ayakkabılar sergileyen aydınlık vitrinler vardı.

Çarşıda alışverişe çıkanların çoğu kadındı ve oldukça kalabalıklardı. Giysileri günümüzün orta sınıf Anadolu kadınları gibi mevsime uygun pardösü ve çeşitli biçimlerde bağlanmış başörtülerinden oluşuyordu. Geleneksel Trabzon bezleri, baş bağları ve örtüler sadece hediyelik eşya satan dükkânlarda, allı pullu yeni dizaynlar içinde sunuluyor, günlük kullanımdan çok hatıra mahiyetinde bir tüketim nesnesi olarak pazarlanıyordu. Batılı gençlerin tercih ettiği giyim tarzına uygun ürünler, vitrinlerde ve "life stile” dergilerinden çıkmış gibi gezinen gençlerin üstündeydi.

Çarşılar, Anadolu’nun geleneksel yapısı içinde olduğu gibi bugün de şehrin önemli dinamiklerinin doğduğu, her türlü etkileşime açık günlük yaşamın cereyan ettiği, kentin kimliğini yaratan alanlardır. Kervanların yolundan girerek döne dolaşa ilerlediğimiz Eski Trabzon Çarşısı ise kuşkusuz tek başına bugünkü şehrin ticaretini ve sosyal dokusunu temsil etmeye yetmezdi ancak kültürel çeşitliliği yansıtması açısından önemliydi.

Trabzon’da bugün oldukça büyük alışveriş merkezleri ve sosyal yaşam alanı biçiminde örgütlenmiş ticari yapılar açılmış ancak geleneksel çarşı da varlığını sürdürmeye devam ediyor. Önemli bir işlev eksilmesi yaşamakla birlikte Trabzon’un kimliğine dair ögeleri de hâlâ barındırıyor.

Üretim işlevini kaybeden çarşılar
Trabzon kültürü ve tarihine ilişkin kitaplar yayınlayan Serander Yayınları editörlerinden Veysel Usta ile buluştuğumuzda sohbet, kentin kimliğinden ve çarşıların işlevinden açıldı. Usta, çarşıların geçmiş dönemde iki işlevi bulunduğunu, bir taraftan küçük el üretimi yapılırken diğer taraftan ticaretin sürdüğünü belirterek günümüzde sadece ikinci işlevin kaldığını, çarşıdaki üretim bittikten sonra sadece perakende alışverişin yapıldığını söylüyor.

Anadolu’da özellikle 1950’lerde başlayan göçle birlikte köylerin kapalı yapısındaki çözülme, beraberinde tüketim toplumuna özgü yeni yaşam biçimlerini de getirmiş. 1980’lerde bir kez daha yaşanan toplumsal değişim, sadece yaşam biçimlerinde değil, anlayışlarda ve kültürel birikimde de önemli farkları yaratmış. Bugün karşısına geçip seyrettiğimiz Kunduracılar Caddesi’ndeki çatala bakan binanın önünden artık yüklü deve kervanları geçmiyor ama çarşı, Çin’de üretilmiş ayakkabı, çanta, oyuncak ve bir dolu neşeli süs eşyasıyla dolmuş. Bir dönem bu sokaklardaki hanlarda üretilen, giysiden ev eşyasına, mobilyadan tekstile kadar günlük hayatta ihtiyaç duyulan her şey artık fabrikasyon ve çoğu plastik mamul halinde tüketime sunulmuş. Çarşıda yakın dönem öncesine kadar üretici olan esnaf, atölyelerini kapatmış, kapatmayanlar da hayli küçültmüş. Geçmişte bütün Karadeniz limanlarına, vadi içlerindeki kasaba ve köylere, hatta İstanbul’a kendi ürettiklerini satarak geçindiklerini anlatırken üretici olmanın verdiği güvenle övünüyorlar.

Sabır Han’da her şeyin başı sabır
Çarşının dar sokaklarından geçerken sürekli çatal ayrımlar çıkıyor karşımıza. Kâh üsttekini kâh alttakini seçerek yürüyoruz. Sabır Han’ın önünde durduk. Buranın tarihi bir hana benzer tarafı kalmamış. Eski yapıya ait taş kemerlerin arasına, kötü dökülmüş beton kolonlar girmiş. Yapı sanki tam ortasından ikiye ayrılarak bir parçası görünmeyecek şekilde dışarıda bırakılmış. Bu kadar hoyratça müdahale edilmiş olmasına rağmen hâlâ Braşkeva ya da Sabır Han diye bilinen yapının geçmişinden e